Medeniyetimiz, Kur’ân ve onun fiilî ve kavlî uygulaması olan Sünnet-i Seniyye esas alınarak kurulmuştur. Bu sebeble gerek maddî, gerekse manevî coğrafyamızın her tarafında Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin birebir uygulamalarıyla karşılaşmaktayız. Hatta öyle ki, bir Osmanlı şehrinde doğup büyüyen bir çocuk, farz-ı muhal kendisine hiç bir telkinde bulunulmasa bile, İslâm Medeniyetini çok rahat bir şekilde özümseyebilir ve bugünün tabiriyle içselleştirebilirdi. Bunu sadece şehirlerimizin mimarî ölçüleri ve sokak yapıları bile sağlayabilmekteydi.
Medeniyetimiz, Kur’ân ve onun fiilî ve kavlî uygulaması olan Sünnet-i Seniyye esâs alınarak kurulmuştur. Bu sebeble gerek maddî, gerekse manevî coğrafyamızın her tarafında Kur’ ân ve Sünnet-i Seniyye’nin birebir uygulamalarıyla karşılaşmaktayız. Hattâ öyle ki, bir Osmanlı şehrinde doğup büyüyen bir çocuk, farz-ı muhâl kendisine hiç bir telkînde bulunulmasa bile, İslâm Medeniyetini çok rahat bir şekilde özümseyebilir ve bugünün tabiriyle içselleştirebilirdi. Bunu sadece şehirlerimizin mimârî ölçüleri ve sokak yapıları bile sağlayabilmekteydi. Her sokağın bir mescide açıldığı, neredeyse beş vakit namazın cemaatle bu mahalle mescidlerinde kılındığı, her ailenin ayrı müstakil evinin olduğu, aile mahremiyetine son derece dikkat edildiği ve ayrı kapı tokmakları vasıtasıyla kapı açılırken dahî haremlik selâmlığın tam uygulandığı bir ortamda yetişen nesiller, elbette medeniyetimizin anlatmak istediklerini lisân-ı hâl ile anlayabiliyorlardı. Peygamber Efendimiz (asm) tarafından kurulan ilk İslâm Devleti, adâletiyle, hoşgörüsüyle, yardıma muhtaç olanlara olan şefkatiyle ve liyâkat ve ehliyete önem vermesiyle, Müslümanlar tarafından kurulan bütün devletlere örnek olmuştur. Osmanlı Devleti de hüküm sürdüğü altı asır boyunca, İslâm medeniyetine getirdiği kendi yorumunu bu esâslar üzerine kurmuştur. Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri, Lem’alar isimli risâlesinde Osmanlı Devletinden bahsederken; İstanbul’un fethinden yaklaşık yirmi sene öncesinden başlayarak Osmanlıların Âlem-i İslâm’ın başına geçtiğini ve beş yüz seneye yakın Hilâfet-i İslâmiye ve Şer’-i Şerîf üzere giderek âdilâne hükmettiklerini ifâde etmiştir. Osmanlı’dan bize kalan mirasa tam olarak sahip çıkamamış olsak da bu mirasın, mimârî yapıya yansımalarının en güzel örneklerini Üsküdar’dan Sarayburnu’na doğru baktığımızda açık bir şekilde gözlemleyebiliyoruz. Sadettin Ökten, Yahya Kemal’in İstanbul’u ve Devamı isimli eserinde bu konu ile ilgili şunları söylemektedir: “Karşı sahildeki tepeden Nefs-i İstanbul’a bakan bilinçli ve hasret çeken bir ruh o şehir manzarasında bir medeniyetin izlerini görmekte, kurucu iradesini hissetmekte ve o medeniyetin asırlar boyu süren macerasına şahit olmakta asla zorlanmayacaktır. Karşı sahildeki yüksek tepeden Nefs-i İstanbul’a bakıldığı zaman şehre ait siluet ve doku birlikte görülür. Bir şehrin silüeti bir insanın profili gibi hatta ondan çok daha fazla ölçüde bilgi verir ve izlenim uyandırır. Şehrin dokusu ise yüzlerdeki çizgiler, vücut hatları ve hatta alışılmış davranışlar gibi şehir, o şehri kuranlar ve o şehirde yaşayanlar hakkında ipuçları verir ve duygusal açılımlara zemin hazırlar.”
İşte bu husûslardan hareketle ve 14 asrı geçen İslâm Medeniyetinin bilinçaltımıza ve kültürel kodlarımıza işlediği anlayışla yaptığım okumalar, mütâlaalar, gözlemler ve duyumlar neticesinde ortaya çıkan ve İrfan Mektebi Dergisinde yayınlanan makâlelerim, bu kitapta bir araya geldi. Her makâlenin konusu zâhiren birbirinden farklı görünse de, bir araya geldiklerinde birbirinin devâmı gibi, unutulmuş ve unutturulmaya çalışılmış olan medeniyet tasavvurumuzu tekrardan hatırlama gayretlerine küçük, noksan ve yetersiz de olsa katkı sağlamaya çalışan bir yazı dizisi gibi olduklarını fark ettim. Aynı zamanda evlerimizi birer Medrese-i Nûriye’ye, birer Mekteb-i İrfân’a dönüştürmek noktasında ipin ucundan biraz da biz tutalım diyen İrfan Mekteblilerden, marifet ehline bir küçük medeniyet okuması buketi gibi oldu bu çalışma… Ayrıca, bütün kitapların, bir kitâbın daha iyi anlaşılması için okunduğu ve yazıldığı şuûruyla hazırlandı. Allah emeği geçen herkesi hayırla mükâfâtlandırsın.